Mizmer Bireysel Danışmanlık
mizmer

Yola Çıkmak Üzerine

Her macera yeni bir yola çıkmakla başlar. Star Wars’ ta A New Hope dedirten, Yüzüklerin Efendisi’ nde Frodo’yu Mordor’ a kadar yürüten hep yeni bir yoldur. Oturduğumuz yerden olmuyor yani o işler. Pek tabii ki kişinin tabiatına göre sayısız yola çıkma biçimi vardır. Sayısız yolcu. Bu yazıda ise yola durma ehli ve gitme ehli olanlar olarak ikiye ayırıp yolun hancısı olmaya tüm hayatını adasa da gitmeyi tecrübe edecek olan kalma ehilleri üzerinden devam edeceğim. Peki siz yeni bir yola çıktığınızı nasıl anlarsınız? Biletlerinizi alıp bavulunuzu toplamanızdan; “orayı” isteyip istememekten bağımsız olarak içinizin bir tuhaf olmasından; uzaksa oralar yakınlara veda etmenizden; uzaklara henüz gitmemişken bile tanıdık olanların aşinalığına artık eski bir fotoğrafa bakar gibi bakmanızdan; günlük hayatın koşturmacası içinde bir günaydını dahi olsa paylaştığınız insanlarla artık o günaydınların sayılı olmasından, yakın bir zamanda o günaydının yerini başka günaydınların alacak olmasından… Sayısız yola çıkma biçimi vardır. Sayısız yolcu. Bu yazıda ise yola durma ehli ve gitme ehli olanlar olarak ikiye ayırıp yolun hancısı olmaya tüm hayatını adasa da gitmeyi tecrübe edecek olan kalma ehilleri üzerinden devam edeceğim.

 Bir yol önümüzde ucu bucağı nereye varacağı belirsiz önümüzde uzanırken manzarası ne kadar güzel olursa olsun bir an, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa etrafında bin tur atıp tek bir adım atmaya izin vermese de duraksamaya yol açar. Bu duraksama bazen panik, bazen kaygı, bazen hüzünden sebeptir. Yeni bir yolun bilinmezliğinin ruhumuzun dipsiz gölüne taş atılmışçasına giderek genişleyen hareler oluşturması bizim suyun berraklığını bozar, diptekilerden en yüzeydekilere kadar tüm göl sakinleri etkilenir bu taştan. Kalkın gidiyoruz eyy ahali… Yola çıkma vakti… Ömrünü yola çıkmamaya adayanlar, hasbelkader çıktığı yolun bir noktasında durup kalmayı kendine şiar edinenler bunu daha derinden yaşar tabi. Onların yolun tam ortasında durup kendileri oluşturdukları sırça saraylar da hep en olmadık zamanlarda kırılıp dökülür. Bir ıssız yol ortasında tepelerindeki çatı ya uçar gider ya da başlarına yıkılır. Hatta orda, tam evini kurduğu yerde bir yol olduğunu bile unutmuş olanlardır onlar. Geçirilen onca fırtınalı geceye, çocukların taş atıp kaçmalarına, huysuz, nemrut bir komşunun homurdanmalarına hep göğüs germiştir de bu nedir böyle olan? Ah ne zordur yeni bir yola yeni bir adım atmak onlar için. Ama bir kez hikâye gitmeye evirilince durulması mümkün olmaz. Geleni görmek, kabul etmek, yola düşmek gerekir. Yanından gelip geçen sayısız yol arkadaşının pervasız, apansız gidişlerine seyirci olan, kalmayı kaderine kendisi işlemişlerin yola çıkma hazırlıkları da uzun sürer. Ayak dirediğini kendisi de bilir ama hep bir sebep daha bulur kendine. Kaderine bir çapa atmak için döner dolaşır, bir an öncesinden ilk ana kadar artık eski olanları karıştırır. Kalma ehline özgü uğraşmalar bunların hepsi, hepsi kalmak için. Birisi çıkıp el verse o sırça sarayı gece-gündüz yeniden inşa etmeye varını yoğunu vereceğini bilir hatta bunu ister. Yeter ki zamanlardır bir yerlerinde durduğu yola tekrar revan olmasındır. Ne yapsa ne kadar tutunsa da hikâyenin gitmeye çağırmasının önüne geçemeyeceğini er geç kabul etmek gerekir. Zira hayat sana birkaç kez seslenip vazgeçecek, anlatacağından sakınacak, erteleyecek değildir. Görmezsen bir kez daha, duymazsan bir kez daha, yapmazsan bir kez daha… Bu sefer kaçıncı seferdir duymayışının ve hayatın sana yine ve yeniden aynı şeyi söyleyişinin buna bakmak gerekir. Kalmaya çabalarken de, yoldan sakınırken de, görmez duymaz olurken de... Gitmekten alıkoyanın ne olduğuna, kalmak için çabalamanın ne anlama geldiğine bakmak ama cesurca, kendine de evin yapmaya çalıştığın yol üstünde bir uğrağa da. Burada göreceklerinden korkmadan, kendinde göreceklerinden korkmadan. Haydi görelim bakalım, hatta onlara isimler koyalım böylesi hem sana hem de kendiliklerine iyi gelecektir. Mesela konfor alanından çıkmak istemeyen benine bir “yan gelip yatmak isteyen” diyelim ki yan gelip yatmak bu kadar çaba sarf ettirmez ama olsun onun da gönlü olsun; “ben çok emek verdim” diyen karşılık bekleyen benine de bir “muhasip” fena olmaz, emek dediklerini kimin adına, ne için yaptıklarını gerçekten görmesi zor olacak, canını yakacak ama yolluk olarak iyi bir başlangıç; “ben burasını çok seviyordum” diyen tarafına da bir “Atilla İlhan” güzel gider, bağımlılıkla sevginin ayrımı ikisi için de çok zordu; Atilla’ nın yardımı gerek ona. Ve kendisi olan tarafın; tüm bunları da sarıp sarmalayacak, iyileştirecek, kabul edecek hatta yenilerini doğuracak benin. O en çok kendisine samimi olmaya, kendisine değer vermeye ihtiyaç duyacak bu yolda, zorlanacak da yaralanacak ki büyüyecek, olgunlaşacak. Ben’ e değer vermeyi, kalmanın da gitmenin de; sevginin de nefretin de, başlangıcın da bitişin de farkına varacak, yaşayacak olan tarafın. Kalma ehli için bunun zorluğu dağlar, denizler kadar hissedilir. Yalnız da mecbur kalınca yola çıkar zaten aklında kalbinde kalmak adına yuttukları, unuttukları, eskiden ben diye cümleye başladıkları… Kalmanın değil kalmaya çalışmanın zorluğudur aslında bu, kendine samimi olmadan kalmaya çalışmanın ama geçecek, yol her şeyi öğretecek herkese. Yol üstünde kendimizde, diğerlerinde karşılaştıklarımız ne ilkler ne sonlar olacak. Her şey yolda kalacak, Kalma ehli olanlar bunu bırakmayı da öğrenecek.

Bu yazı Kalma ehli olanlar içindi belki diğeri de Kalamayanlar için olur. Okumaya fırsat bulabilirlerse şayet kendilerinden izler bulacaklardır; bulmaya niyetli olmak başka tabi ki. Neyse yola çıkma zamanı…